Kabuğunu kırma vakti geldi!

Komedi- aksiyon türüyle beyaz perdede yer alan "Ajan" eğlenceli fragmanıyla bu yaz ilgi çekici yapımlardan biri. Bu sıcak yaz gününde bir kaç öne çıkan seri filmlerinin yanı sıra gülmek isteyen ve aksiyon tutkunlarına heyecan dolu anlar yaşatacak bir film olan Ajan, başrol oyuncularının İngiliz olması vesilesiyle yönetmenin de İngiliz olduğunu tahmin ederken, filmde Amerikalı yönetmen Paul Feig'in imzasını görüyoruz. 




Fragmanından da anlaşılacağı üzere Susan Cooper (Melisa McCarthy) masa başı çalışan, yakışıklı ve karizmatik Bradley Fine ismindeki ajanın arkasını toplayan ve çoğunlukla Fine'ın başını beladan kurtaran özgüveni tam olmayan ajanımızdır. Susan sadece Bradley'nin kulağındaki ses değil aynı zamanda onun beynidir. İzleyici, şişman bir kadını ajan olarak görmeye alışık olmasa da CIA, mevcut en iyi ajanlarının isimlerinin bir şekilde ifşa olmasından ötürü zorda kalıp, ton ton, akıllı mı akıllı, ancak içine kapanık ve hayatı boyunca kendini ana sahneden uzak tutan bu 40'lık bayanımızı sahalara alacaktır. Asıl hikaye buradan sonra başlarken filmin başından sonuna kadar yıllardır tetikçi, suikastçı ve ajan rollerinde görmeye alışkın olduğumuz, muhteşem İngiliz aksanıyla seyirciyi alıp götüren, kadınların tabiriyle yakışıklı değil ama karizmatik Jason Statham'ın yine bir ajan olarak fakat farklı bir rolle karşımıza çıkmaktadır. Bu yorumum Jude Law hayranlarına: 2013 yılında Dom Hemingway isimli filmde gördüğümüz ve Dom Hemingway eleştirimde de bahsettiğim gibi Jude Law maalesef yaşlanmış. Yaşlanmasının yanı sıra, filmde az göründüğünden midir parayı az bulduğundan mıdır nedir bilemedim ancak Jude abimiz (amcamız mı desem artık) kolunu kıpırdatmamış. Zaten Jason Statham ve Jude Law gibi iki büyük ismi bir araya getirerek yönetmenin daha önce Nedimeler filminde de rol alan Melisa McCarthy (Susan Cooper) ve Rose Bryrne'nın (Raina Boyanov) öne çıkarılması için ve yine aynı yönetmen tarafından yazılmış bir film olduğu aşikar. Ancak, Jason Statham itina ile o muhteşem karizmasını dağıtırken keşke Jude abimiz de azıcık elini taşın altına soksaydı. Gençlere destek olmak derken, Melisa McCarty o kadar da genç bir bayan olmasa da son yıllarda sergilediği performanslarla bence büyük bir övgüyü hak ediyor. Bu filmde de alışılmışın dışında, asla olmayacak dedirten bir hikayede rolünün hakkını verebilmiş. Diğer yandan Rose Bryrne'ı başarılı Bulgar aksanı için tebrik etmek isterim. Çok küçük bir ayrıntı olacak ama, Mafya babasını canlandıran Bobby Carnavale "Blue Jasmine" filminde de ilgimi çekmişti ve tekrar söylüyorum bu adamı ileri de daha çok konuşacağız. Adam hem yetenekli hem de yakışıklı! Kalın kaşları ve dudaklarıyla tam bir italyan havası çizerken oynadığı rollerin hakkını veriyor.



Film aksiyon sahnelerini başarıyla sergilerken, izleyiciye tur şirketlerine olan talebi artıracak cinsten size bir Avrupa turu attırıyor. Sırayla, Bulgaristan'da bir köy, Paris ve Roma'yı kamera ziyaret ederken keşke bir de İstanbul'a uğrasalarmış dedim. Belli mi olur, filmin sonunda devam filmi için açık kapı bırakan senaryosuyla belki de ikinci filmde güzel şehrimiz İstanbul'u da ziyaret eder ve Paul Feig'in harika aksiyon sahnelerine İstanbul'umuz dekorluk yapar. Şişman insanların da günlük hayatta yer aldıkların da (bu iş ajanlık bile olsa) ne kadar başarılı olabileceklerinin altını çizen film, biraz daha ileri giderek filmin son sahnesinde bize bir sürpriz de yapıyor.


İyi seyirler...
Kübra Sancı. 

1 yorum: