Léon:The Professional

 

Léon ne filmdi be, dediğinizi duyar gibiyim. Benim ve bir çok kişinin favori filmlerinden biri olduğuna inandığım "Léon" filmini bugünkü yazım için seçtim. Zaten hep aklımda olan bu filmi bugün sizlerle paylaşmak istedim. Üstünden çok uzun zaman geçtiğinden ötürü veya ilk izlediğimde yaşım anlamak için pek tutmadığından bu filmi tekrar izledim.
Adı "Sevginin gücü" olarak tırt  bir şekilde dilimize çevrilen 1994 yapımı bu film belki de çekildiği yıllardaki bir çok filme senaryo, kurgu ve karakterlerin kararları açısından öncülük etmiştir. Başrollerini Jean Reno (Carlo), Natalie Portman (Mathilda) ve Gary Oldman'in (Stansfield) paylaştığı, Luc Besson yönetmenliğindeki film İmdb'den 8.6 ve Beyaz perde.com'dan 4.7/5 almıştır.




 Jean Reno abimiz bu filmde kendisini dünyaya tanıtmış, fakat bu filmdeki rolü kadar ses getirebilecek bir rol oynama fırsatı maalesef yakalayamamıştır. Belki Kızıl Nehirler de oynadığı karakterler arasında bir tık fark edilebilmişse de "Carlo" karakteri kadar etkili olamamıştır. Jean Reno 30 Temmuz 1948, Fas doğumlu oyuncumuzun sinemadaki ilk deneyimi Luc Besson'un Léon filmiyle gerçekleşmiştir. Hanım kızımız Natalie Portman' a gelince kendisi ilk defa kamera karşısına bu filmde geçmiştir. 9 Haziran 1981 Kudüs doğumlu oyuncu, yıllar sonra Black Swan (Siyah Kuğu) filmiyle En iyi Kadın Oyuncu Oskarını almıştır. Filmi sonradan izleyenler için Oskar alacak çocuk dedirtiyor ister istemez.  Göz dolduran oyunculuğuyla benden tam not almıştır. O nasıl bir bakış, o nasıl bir rol kesiş. İnsan ister istemez "sen kaç yaşındasın daha evladım, anan baban yok mu senin" diyesi geliyor. Sonra kızımız serpiliyor, güzelleşiyor ve karşımıza çılgın fanları olan "Star Wars'da" "Padmé Amidala" karakteriyle karşımıza çıkıyor. Gary Oldman 21 Mart 1958 Londra doğumlu oyuncumuz filmin kötü karakterini oynasa da, rolün hakkını vermiş ve ziyadesiyle nefretimi kazanmıştır. 1990-1992 yıllarında Uma Thurman'la evli kalan Oldman, Bafta ödülü sahibi İngiliz oyuncu ve Yönetmendir.


Filmimiz Katilimizin temiz adam öldürme çalışmasıyla başlıyor, ve Mathilda adlı küçük kızımızla apartmanlarında tanışmasıyla devam ediyor. Küçük kızımızın maalesef ultra ilgisiz babası, babasının orta malı eşi ve üvey kardeşleriyle çekilmez bir hayat yaşamaktadır ki babası olacak adam yüklüce malı kaybedip, kötü adamlar evi basıp, Mathilda'Nın küçük kardeşi dahil herkesi katledince, Mathilda'nın hayatı artık farklı bir yöne girecektir. Mathilda Carlo'nun evine sığınır ve olaylar birbirini kovalar. Mathilda artık Carlo'nun öğrencisidir ve ailesinin intikamını almak için Carlo ile ortaklığa girişir.


 Ne enteresandır ki zamanla Mathilda Carlo'ya ısınır, yaklaşır ve o çocuk aklıyla aşık olur, seyirci de. Geceleri yatağa giremeyen, sadece süt içen, saksısını yanından ayırmayan karakterimiz paltosunun altında bir dolu mühimmatla gezmektedir. Senaryonun harika akışı ve zekice kurgulanan filmi izledikçe Carlo'ya daha çok bağlanırsınız ve iki karakter arasındaki yaş farkına rağmen çokça eleştiri alan bu durum size filmi izlerken normal gelmeye başlar. Çünkü, Mathilda'nın  Carlo'ya duyduğu aşk değil, sevgi ve sığınma duygusudur. Belki de hiç baba sevgisi görmediğinden karşısına ilk çıkan adama Mathilda bağlanmıştır.


Mathilda baya baya Carlo'ya vurulmuştur. O küçük aklıyla kendini Carlo'ya teslim edecek kadar kararlıdır kızımız. Filmi baştan sona anlattığımı düşünebilirsiniz ama hayır, en önemli ve en vurucun sahnelerini atladım. Yönetmen mekan olarak akıllıca tercihler yaparak, kısıtlı mekanlarda harikulade çekimler elde etmiş. Beni filmde ağlatan ve bence en vurucu sahnelerden biri de işte bu sahneydi.





Carlo'nun kafasındaki plan neydi? Gerçekten Donis'in yerinde buluşabilecekler miydi? Bu sorularla Carlo aslında sadece Mathilda'yı değil, seyirciyi de o delikten gönderiyor. Günümüzdeki kaç aşık, o deliğe girer girmez karşısındakinin o delikten geçemeyeceğini saniyesinde Mathilda gibi farkedebilir? Peki Mathilda seyirciyi göz yaşlarına boğarken, hayatında belki de tek sevdiği insanı o kadar silahlı ve korkusuz adamın ortasında bırakabilir mi?
Léon belkide "en güzel sonlu film" beğenisini sonuna kadar hak eden ve izleyiciyi film boyunca ekrana kilitleyen Luc Besson'un en başarılı yapımlarından biri. 12 yaşındaki bir kız çocuğunun, okuma yazma bile bilmeyen bir tetikçinin buz tutmuş kalbini nasıl ısıtabileceğini filmde görüyoruz. Carlo'nun çiçeği artık kendine bir toprak bulmuştur ve Mathilda da.

Son Sahneye cuk oturan Sting'in meşhur "Shape of my Heart" adlı şarkısı girer ve film biter...



-The end-

2 yorum:

  1. Hey gidi günler bu film tekrar tekrar izlenmeli...

    YanıtlaSil
  2. Leon eşi benzeri olmayan bir filmdi bu filme yakısır bir yorum olmus elinize sağlık

    YanıtlaSil