Dikkat Spoiler içerir!!!
"Hazel 17 yaşında lösemi hastası ve oksijen tüpüyle
birlikte hayat süren bir gençtir. Annesinin ısrarla gönderdiği kanser
hastalarının gittiği terapi niteliğindeki grupta tanışacağı çocuk (Augustus)
Hazel'in hayatını değiştirecektir" gibi izleyiciyi düşündürtse de aşk
filmleri son yıllarda çıtayı bir tık yükseltmiş durumda. İmdb'den 8.2 alan
filmimiz biraz notundan ve biraz da merak uyandıran fragmanından dolayı ilgimi
çekti. Şunu kabul etmekte lazım: "Aşk" ve "Ölüm" konulu
filmler her zaman satar! John Green'in çok satan kitabından beyazperdeye
uyarlanan film genç yıldızların olağanüstü oyunculuklarıyla göz dolduruyor.
Hazel ve Augustus arasındaki elektriği filmin başından beri
hisseden seyirci merakla ikili arasındaki yakınlaşmayı görmek istemektedir.
Hazel'in filmin başından beri durumunu alaya alarak biraz da trajik anlatımı
bizi güldüreceğine ve pozitif öğelerle dolu olduğuna inandığımız filmin ilerleyen
sahnelerinde biraz da duygusalsanız hüngür hüngür ağlayabilirsiniz. Augustus
tümör yüzünden zaten bacağının yarısını kaybetmiştir ve Hazel'İn aksine hayat
doludur. Hazel'in defalarca okuduğu kitabın yazarından cevap alamaması
Augustus'u harekete geçirecektir ve Yazar Peter Van Houten (Willem Dafoe) ile
tanışma fırsatı bulacaklardır. Gençler sadece Amsterdam'a değil kendi iç
dünyalarına da yolculuğa çıkacak, birbirlerine açılmaları için Amsterdam hem
aşk hem de ölümü barındıran bir şehir olacaktır. Gençlerin Anne Farnk'in evini
gezerken Hazel'in "Böyle zamanlarda acıyı değil hala geride kalan
güzellikleri düşünmeliyim" sözü belki de gençlerin arasındaki kıvılcımı
harekete geçiren ateş olacaktır ve hikayeye farklı bir yön verecektir.
Hazel Grace'i oynayan Shailene Woodley'nin oyunculuğunun
Augustus Waters'ı canlandıran Ansel Elgort'tan daha iyi, göz alıcı ve doğal
olduğunu belirtmeliyim. Shailane Woodley'nin resim ve videolarını gördükten
sonra karakteri gerçekçi bir şekilde canlandırdığına bir kez daha kanaat
getirdim. Filmi, Augustus Elgort'a baktığımda sıradan bir aşk filmi, Shailen
Woodley' e baktığımda ise sanat filmi olarak gördüm diyebilirim. Bu film için
tipik bir gençlik filmi diyerek haksızlık etmek istemem. Çünkü, bir dönem genç
kızların favorisi olan Mandy Moore'un esas kızı oynadığı "A walk to
remember" filmi ile konusu itibariyle benzerlik gösterse de zengin ve
popüler oğlan, asosyal ama namuslu kız klişesini yıkan hatta ve hatta sınıf
farklılıklarına çokta girmeden direk "aşk" ve "ölüm" konularını
ele alan gerçekçi bir film olmuş. Josh Boone'un ikinci uzun metrajlı
yönetmenlik denemesi olan bu filmde ortalama bir iş çıkarmış. Yönetmen
öncesinde "Stuck in Love" adlı filmde bir çok ünlü ismi bir araya
getirse de ilgi çekici bir başyapıt ortaya henüz çıkaramamıştı. Yönetmen,
"The Fault in Our Stars" filminde daha çok senaryodan yemiş ve zaten zorlayıcı
sahneleri gerektirmeyen filmde dizi tadında film çekmiştir. Sanırım bu adam bir
yerden torpilli olmalı:) Neyse şimdilik genç yönetmen için erkenden
konuşmayalım. Ancak, yönetmenlikten ve oyunculuklardan ziyade zaten filmin
konusu ağlamanıza yetecektir.
Aşk filmi seven ve ağlamak isteyenler için ideal ama hala
"Notebook'un" önüne geçemeyecek seviyede bir film olduğunu belirtip,
8.2 değilde daha çok 7 lik bir film olduğunu belirtip yazımı burada bitireyim.
İyi Seyirler.
Kübra Sancı.
emeğinize sağlık ancak keşke filmin ismini de yazsaydınız resimlerde arayarak bulmak hiç hoş olmadı :)
YanıtlaSilElinize sağlık güzel yorum olmuş ancak aşk filmleri bana göre değil ;)
YanıtlaSil